Ümran Avcı – “Kumar masalarında yitirilen gerçekte nedir? Para mı, onur mu, aşkı mı hayat mı?” diye soruyor Dostoyevski… Ursula K. Le Guin’e göre “Hayatın kendisi, kaybedeceğini bile bile, her şeye rağmen girilen büyük bir kumar zaten!…”Adını Wattpad üzerinden duyuran Dilara Pamuk’un, “Maça Kızı 8” romanı, Kıbrıs’ta bir kumarhanede başlıyor. Nazlı, âşık olduğu Anıl’ın ABD’deki tedavi masraflarını karşılayabilmek için kumar masasına oturur. Kazanmaktan başka çaresi yoktur. Rakibi kumarhanenin sahibi, zengin ve tanınmış iş insanı Bora Karabey’dir. Ancak maça kızı rakibine gidince Nazlı kaybeder. Karabey, Nazlı’ya ucunda ölüm olan bir anlaşma sunar. Anlaşmanın karşılığında Anıl’ın hayatı kurtulacaktır. Nazlı âşık olduğu ‘deniz gözlü çocuk’ için ölümü göze alır. Kendini bir anda kaosun, entrikanın ve hesapta olmayan bir aşkın içinde bulur. Cansu Dere ile Caner Cindoruk’un başrollerini paylaştığı “Sadakatsiz” dizisinin senaristlerinden olan Dilara Pamuk ile temposu düşmeyen 660 sayfalık romanını konuştuk.
“Maça Kız 8”; Wattpad üzerinden doğdu. Sayıları 10 milyonları aşan okuma sayısı, hatırı sayılır da bir okur kitlesi var. Hikâyesini sizden dinleyelim mi?
Bir gün zihnime bir resim düştü. Bir kadın, pencereden, bahçedeki ışıkların, sık ağaçlardan dolayı loş bir ortam yarattığı garajın köşesindeki ahşap, üstü açık çardakta oturan bir adama bakıyor. O an bildiğim tek şey, adam ve kadının son geceleri olduğuydu. Daha sonra adam kim, kadın kim, niye son geceleriymiş diye büyük bir merakla çıktım ben de bu yolculuğa. Yazdıkça keşfettim, keşfettikçe daha çok yazdım.
Karakterler o kadar sahici ki, sanırım bunda senaryo kariyerinizin etkisi çok büyük…
Olabilir. Ben de okuduğum bir kitapta, izlediğim bir dizide ya da filmde sahici karakterlerin peşine düşmeyi severim. Pınar Hoca’nın (Bulut) bize öğrettiği ilk şeydi, karakterle empati yapıp onu anlayabilmek. Keza Kemal Hoca (Hamamcıoğlu) atölyedeyken, dışarıda yazmamızı isterdi. Karakterleri dışarıda aramamızı, onların geçtiği sokaklardan geçmemizi. Bir yerden sonra bu, kalıcı bir hâle geliyor zaten yaratım sürecinde.
Romandaki Nazlı ve Bora karakterinin fanatik bir hayran kitlesi var. Hatta sosyal platformlarda tartışmalar dönüyor… İlginç mesajlar alıyor musunuz?
Bazen. En ilginci, Bora’yı çok seven bir okurum, Bora’yı sevmediğimi düşündüğüne dair bir mesaj atmıştı. Bora’nın bir cümlesi var: “Nazlı ve ben tek tarafız…” Temelinde bir aşk romanı “Maça Kızı 8”. O yüzden, Nazlı ile Bora arasında taraf tutabileceğimin düşünülmesini pek anlamıyorum. Okurlar, karakterleri gerçek hayattaki bir yakınlarıymış kadar, hatta bazen kendilerini onların yerine koyacak kadar içselleştiriyor. Bu, yönetmesi yer yer zor bir durum olsa da hikâyenin ve karakterlerin okurlara bu denli derinden dokunması paha biçilemez bir şey. Tabii zaman zaman Nazlı’yı sevenlerin Bora’ya, Bora’yı sevenlerin Nazlı’ya ettiği laflar, linç boyutuna gelebiliyor. Oysa ikisinin de daima haklı ve haksız oldukları noktalar var, tıpkı gerçek hayatta ve gerçek bir ilişkide olduğu gibi. İnsanlar romanı okurken durmaksızın bir fikir alışverişi içindeler ve Wattpad’in interaktif yorumlarını takip etmek çok keyifli. Bir bölüm var ki mesela, 750 binden fazla yorum aldı.
Hayli uzun soluklu olan “Sadakatsiz” dizisinin senaryosunu yazarken “Maça Kız 8” de devam ediyordu. İki ayrı dünya arasında gidip gelmek gibi olmalı bu süreç?
Kesinlikle. Yorucu, çokça uykusuz kaldığım ve yazmaktan başka hiçbir şey yapmadığım bir dönemdi.
“Maça Kız 8”in 6 yıllık serüveninde pek çok olay yaşamışsınız. Babaanneniz ve babanızı çok yakın aralıklarla kaybettiğinizi biliyorum. Yas sürecinde de sığınağınız yine kitaplar ve yazı mı oldu?
Psikolojik destek de aldım ama yazmak kadar iyi bir terapi yok benim için. İnsanın kafasının içindeki dünya, onu gerçek dünyanın bütün acılarından koruyor. Çünkü o dünyadayken, bu dünyayı unutmak zorunda, gerçekliği o dünya olarak düşünmek zorundasınız.
Nazlı’nın en yakın dostu Erdal Eren…
Kurgusal yönde ve karakter oluşumunda hiçbir bağlantı olmamakla birlikte, ismi özelinde bir selam gönderme diyebiliriz.