SERAY ŞAHİNLER- Farklı üretim süreçlerini desteklemek ve disiplinlerarası etkileşime zemin yaratmak amacıyla Melisa Tapan tarafından kurulan uluslararası konuk sanatçı programı Gate 27, yeni dönemde Virginia Mastrogiannaki’yi ağırlıyor. Yunan asıllı Mastrogiannaki, Gate 27’nin Yeniköy’deki konuk evinde şu sıralar Karamanlı Türkçesi ile yazılan metinlerden yola çıkarak kimlik ve aidiyet konularına odaklandığı bir vokal performans projesi üzerinde çalışıyor. Sanatçı, bu metinler aracılığı ile Türkçe’nin ses yapısı ve artikülasyon tekniklerine odaklandığı projesini, 2020 yılında Sakıp Sabancı Müzesi’nde “Akış/Flux: Marina Abramovic + MAI” sergisi kapsamında gerçekleştirdiği “SJ” isimli vokal performansının bir uzantısı olarak kurguladı. Dil, kimlik, beden gibi kavramlar üzerinden ilgi çekici bir performansın habercisi olan projeyi sanatçıdan dinledik.
*Projenizin temeli çok ilginç ve düşündürücü. Fikir nasıl doğdu, nasıl şekillendi?
Son dokuz yıldır genellikle sosyal ve politik bağlamlarla ilgili olarak seçtiğim birkaç metin üzerinde çalışıyorum. Düzenli olarak uzun süreli canlı performanslar gerçekleştiriyorum. Bu uzun süreli performanslarda insan bedeninin maruz kaldığı etkiyle başa çıkmak için bilincin işlevini devre dışı bırakan mekanizmalar geliştirdiğini fark ettim. Bu yüzden “ana dil” dediğimiz şeyle, daha çok da onun sözlü biçimiyle ilgileniyorum. Dil meselesi her toplumun sosyal kimliği açısından varoluşsal olduğundan günümüzün Rum kimliğine ilgi duyarak beklenmedik bir kavramsal hareket yaptığımı düşünmüyorum. İstanbul’da bulunan bir Rum olarak bunu merak etmek doğrudan içsel bir soruydu.
Sanatçı, 2019’dan beri dilbilim ve ses araştırmaları alanında çalışıyor.
*Daha önce Sabancı Müzesi’ndeki “Akış” sergisinde Türkçe’nin ses yapısı ve tekniği üzerine odaklanmıştınız. Bu projeniz nasıl olacak? Nasıl bir performans planlıyorsunuz?
Gate 27’ye gelmeden önce aklımda, 2020’de Sakıp Sabancı Müsesi’nde sunmak üzere Marina Abramovic Institute tarafından altı hafta sürecek “SJ” adlı performans projemin devamı üzerinde çalışmak vardı. Ancak Gate 27’ye vardığımda planlarım değişti, bunu zihinsel düzlemde oldukça yaratıcı bir süreç olarak görüyorum. Üzerinde çalıştığım projenin şu an geldiği aşamayı paylaşmaya henüz hazır hissetmiyorum. Bir görsel sanatçı olarak, fikirlerimi çeşitli mecralarda düşünmek ve şekillendirmek üzerine bir eğitim aldım. “Mecra mesajdır”. Fransızcada görsel sanatçılar için “plastik sanatçı” (plasticien/ne) kelimesini kullanırız, o kadar yerinde buluyorum ki… Genelde beden aracılığıyla düşünen, ifade eden ve fikirlerini paylaşan bir sanatçı olarak içimdekileri böyle anlıyor ve geliştiriyorum. Ama elbette tek yol bu değil.
*Türkçeye ilginiz nasıl başladı? Neler yapıyorsunuz bu kapsamda? Özel olarak incelediğiniz metinler neler?
2019 yılında dilbilim ve ses araştırmaları alanında oldukça yol kat etmişken İstanbul’da bir sergiye katılma daveti almam, “SJ” performansının başlangıç noktası oldu. Bilmediğim, konuşmadığım bir dilde sözlü olarak çalışmak büyük bir zorluktu. Hâlâ çoğunlukla bir araştırma ve derleme sürecinde olduğumu hissediyorum. Benim için yaratıcı aşama her zaman sentez ve çıkarımlardan oluşuyor. Şu an henüz o aşamaya geldiğim söylenemez.
*Ana dil kimliğin en önemli parçası. Bu konuya sanat üzerinden söz söylemek neden önemli sizin için?
Çünkü sanat, hayattaki en önemli şeyler hakkında konuşmak için gereken tüm araçlara sahip.
Dayanıklılık ve tolerans
Virginia Mastrogiannaki çalışmalarında çaba ve tekrar fikirlerinin yanı sıra süre, limit, hata ve gereksizlik kavramlarını hem kendisi ve malzemeler arasındaki ilişkiler hem de sosyal ilişkiler açısından ele alıyor. Objelerdeki ve hatta insanlardaki maddeselliğin gücünü ve devamlılığını ortaya koyan performanslar sergiliyor, sürekli olarak dayanıklılık ve toleransı test ediyor. Son dönemlerde ses alanını sistematik olarak araştırırken, fonasyon ağırlıklı seçilmiş metinleri okuyarak inceliyor ve bu metinler ekseninde projeler öneriyor.